Sayfalar

27 Mart 2012 Salı

Sayfa 21

... Gönende yaşadığımız yıllarda yaz tatillerini genellikle amcamın yazlığında geçirirdim. Yengemin bana pek iyi davrandığını hatırlamıyorum ama o zamanlarda kötü olmanın bile bir düsturu vardı sanırım. Aynı yaşta olduğumuz oğluyla aramıza daima bir mesafe koyar, ona gösterdiği özeni benden esirgerdi. Gerçi amcamın evde olduğu saatler bir başkaydı tabi. Halbuki gayet eğitimli, bilgili, bir o kadar da görgülü bir kadındı ama doğal olarak ben onun ölmüş kayınbiraderinin üstlerine yük görünen çocuklarından biriydim sadece... Hepimiz yengemin tavrının altında yatan sinsi telaşın farkındaydık ve buna göre hoşgörülü davranırdık ona... Yani yaz tatili denince Denizkent, yengem ve amcamın akşamları zorla içirdiği vitaminleri anımsarım hep... Yıllar içinde bu durumdan artık büyüyen ağabeylerim de sıkılmış olmalıydı ki, o yaz ailece Avşa Adası'nda tatil yapma kararı almıştık. Büyük ağabeyim ve arkadaşı kalacak yer ayarlamak için önceden gitmişler, bütün yaz boş durmamak için de çalışma kararı almışlardı. Arkadaşıyla birlikte çarçabuk açtıkları manava da benim adımı vermişlerdi. Sürekli o tatilin hayalini kuruyordum. Avşa hiç bilmediğim bir yer olduğundan kendimce olması gerektiği gibi kurguluyordum kafamda. Geniş bir kumsal, ılık bir deniz, tepede daima güneş ve renkli kıyafetleri içinde sahilde turlayan insanlar... Benim okulum kapanır kapanmaz tam 3 aylığına gidecektik adaya. Annem herşeyi hazırlamıştı. Teneke teneke yağlar, zeytinler, uzun süre dayanabilecek ne varsa alınıp depolanmıştı. Yola çıkmaya hazırdık neredeyse. İlk kez çekirdek ailemize ait bir tatil olacaktı bu. Annem gitmeden önce, büyükbabamı ziyaret etmek istedi. Nitekim anneannem İzmir'de yaşayan teyzeme gitmiş, büyükbabamı evde yalnız bırakmıştı. Anneannem tuhaf bir kadındı. Kendinden başkasını düşünmeyen, büyükbabamın torunlarına harçlık yapması için verdiği paralarla yeni elbiseler, eve eşyalar almayı tercih eden bencil biriydi. Çok varlıklı bir ailenin tek kızı olarak dünyaya gelmiş, kendisinin bile hatırlamadığı bir nedenle ailesini reddetmiş, devlet memuru olan büyükbabamla evlenip, yedi çocuk sahibi olunca yaşadığı hayata kendisini hiç ait hissetmemiş bir kadın...Bir kere bile bir torununu kucağına alıp okşadığı görülmemişti anneannemin. Sevgisiz bir o kadar da ilgisiz olan anneannem, sadece kendisini taşıdığı İzmir ziyaretine giderken yaşı epeyce ilerlemiş olan büyükbabamı arkasında tek başına bırakmaktan kaçınmamıştı işte... Annem evlerine vardığında açılmayan kapıdan şüphelenerek, konu komşuya sormuştu babasını. İki katlı bir binanın üst katında oturuyorlardı. Ali amcanın ışığı dün geceden beri yanıyor denmesiyle telaşlanan annem, hemen bir merdiven bulup dayamıştı arka bahçeye bakan açık pencerenin pervazına. İçeriye girdiğinde karşılaştığı, şişmiş, neredeyse kokmaya yüz tutmuş cansız beden, annem için hayatta güvendiği iki erkekten birini daha kaybetmek ve yetim kalmak, bizim için ise Avşa tatilinin bir başka yaza ertelenmesi demekti. O bir başka yaz bir daha hiç gelmedi... Üzerinden otuz sene geçmesine rağmen, ne Avşa'ya bir kez olsun gidebilmek, ne de ailece tatil yapmak mümkün olabildi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder