Sayfalar

10 Mart 2012 Cumartesi

Sayfa 11



...Zaman geçmiş sular durulmuştu... Büyük ağabeyim, siyasal okumak istiyordu. Ama bir türlü istediği bölümü tutturamayınca ısrar etmekten vazgeçmiş, ikinci bir tercih olarak Bursa'da okumak üzere İşletme bölümünü yazmıştı... Demek hiç umudu yokmuş ki, nasıl olsa tutmaz deyip, bir de  askere gitmek için dilekçe vermişti... Sonuç şaşırtıcıydı. Hem üniversiteyi kazanmış, hem de askere kabul edilmişti. Ne aksilik ama! Mardin sınırında "sakıncalı" piyade olarak nöbet tutarken, Bursa'da devam mecburiyeti olan okulu için, yine de sınavlara çalışmaya devam ediyordu... Birkaç kez izin alıp vizelere bile girmişti. Aslında gerçek niyeti, tüm idealleri bir tarafa bırakarak, askerliğini bir an önce bitirmek ve dönüşte evlenmekti. Aşıktı çünkü... Yolların, sokakların, mahallelerin ikiye bölündüğü yıllarda, yüreğinin bir yanı devrim aşkıyla yanıp tutuşurken, diğer yanı da aşk ateşine düşmüştü işte... Oysa ağabeyim, hem binlerce kilometre, hem de mantık olarak birbirinden bu kadar uzak iki hedefe doğru aksak köstek ulaşmaya çalışırken, o genç kız, lise diplomasını almaya sadece iki ay kala, herkesi arkasında bırakıp, başka bir gönüle kaçıvermişti...
Bu arada beklenmedik bir şekilde düşüp, beyin kanaması geçiren babaannem, 83 yaşındaki yaşlı ve narin bedeninin tamamı felçli olmasına rağmen, ağabeyimi son bir kez görmeden gözlerini kapatmıyor, direniyordu... O'nu görünce, gencecik yaşında yitirdiği ama tüm asaletiyle acısını içine gömdüğü, oğlunu yani babamı görmüş gibi oluyordu, biliyorduk... Asker ocağından izinli gelerek babaannemi gören ağabeyim, işte tam bu sırada öğrendi aşk acısını...
Oldukça romantik bir adamdı ağabeyim. Daima birşeyler yazar, kalabalık masalarda şiirleri hep o okurdu... Okumaz adeta yaşardı... Annemin ona karşı zaafının biraz daha fazla olmasının nedeni, babama ikizi gibi benzemesinin yanında, sanırım bu, duygusal çöküşüne de tanık olmasıydı...
Döneminin görmüş geçirmiş adledilen, çokça saygı duyulan, sözüne değer verilen ve her durumda çok hoş görünmeyi başarabilen bir kadın olan babaannem, tüm hayatımızı temelden etkileyen biriydi aslında.
Annemin, babamın evlenme teklifini aylarca reddedip, babaannemi gördükten sonra kabul etmesi gibi mesela. Ölümünden sonra dağıtılan mirasından payımıza, üzeri elmaslarla kaplı bir broş ve nihayet bize ait olacak bir ev alabileceğimiz kadar para düşmesi gibi ya da.
İşte, annemin uzun zamandır planladığı hayali gerçek olmak üzereydi. Bizi Gönenden çıkarmak. Çocukları daha fazla bu küçük kasabanın koşullarında eğilip bükülmemeliydi. Daha iyi okullara gitmeli, daha bağımsız yaşamalıydık. Amcamın gölgesi altından çıkmak hepimizi özgürleştirecekti... Karar verdi ve Bandırma'nın orta yerinde, çarşının göbeğinde, hatta balkondan biraz eğilince denizi bile görebileceğiniz bir apartman dairesi satın aldı. Gönenden hiç bir iz istemiyordu anlaşılan. Evin içini de baştan aşağı yeni eşyalarla döşedi... O yıl orta okulu bitiriyordum. Benim için Bandırma'da iyi bir lise araştırılıyor, deniz kenarındaki çay bahçelerinde, içilecek çayın sefası haya ediliyordu. Beklememiz gereken tek şey, ağabeyimin dönüşüydü.
Üniversiteyi yeni bir af çıkana kadar dondurmak zorunda kalan ağabeyim, komutan masalarında sorgu suale tutulmasına neden olan, üzerinde "sakıncalı" damgasıyla kalın dosyasına rağmen, kendini sevdirmeyi başardığı asker ocağından, günlerce anlatacağı ilginç anılarla dönmüştü işte.
Asker dönüşü, her delikanlı için yeni bir dönüm noktasıdır, bilirsiniz... Yuva kurmak için, iş kurmak için her zaman askerliğin bitişi beklenir. Yuva kurmak uzak bir hayal gibi duruyordu. Ama artık, eli ekmek tutmalıydı. Önce Gönen bir ara Bandırma kapıları zorlandı ona uygun bir iş bulabilmek için. Gönen'in tanınmış tüccarlarından olan amcam, tezgahtan başlasın diye olmadık işleri önerdi anneme. Sonra annem, baktı ki oğlu, Gönen sınırlarına sığamıyor, daha önce hiç yapmadığı birşey yaparak halamın kapısını çaldı. Dünyanın çeşitli yerlerinde ismini bilmediğimiz işleri olan eniştemden yardım istemek, annem gibi, kimseye boynunu eğmeyen bir kadın için, zuldü elbette. Ama olsun, O'nun deyişiyle "oğlunun istikbali" için herşeye değerdi...
Eniştemin gösterdiği istikamet  ise İstanbul oldu...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder