Sayfalar

17 Mart 2012 Cumartesi

Sayfa 17

... İstanbul'da ilk yazımızı bana okul arayışı içinde geçirdik. Amcam "sayesinde" Almanca okumak zorunda olduğum orta okul yıllarım çok parlak geçmişti. Okul dördüncüsü ünvanımın yanısıra, şahsıma düzenlenmiş bir takım başarı belgeleri koltuğumuzun altında tüm çevre okullara başvurduysak da, bir türlü beni kaydedecek bir okul bulamadık! Semt ve adres kavramına alışmamız gerekiyordu.  Her semt kendi adresine kayıtlı çocukları okutma zorunluluğu, yaşadığımız yerdeki okulların Almanca eğitim vermiyor oluşu, üstelik kayıt tarihlerinin son bulmasına az bir zaman kalışı, annemi oldukça endişelendirmişti... Nihayet bir gün, elinde dosyam, yüzünde çaresizliğin verdiği yorgunluk ve halledilememiş bir işin sıkıntısıyla yürüyen annem, yolda bir tanıdığına rast gelmişti. O tanıdığın eşliğindeki öğretmen arkadaşıydı işte hızır! Sonradan annemin iyi ahbap olacağı bu kişinin vasıtasıyla kaydım, kayıtların bitimine üç gün kala Üsküdar Kız Lisesi'ne yaptırılabilmişti. Ama ne tesadüf! Yıllar önce burnum kanadığı için çıkmak zorunda kaldığım parasız yatılı okulu sınavlarında eğer kazansaydım okuyacağım okulun öğrencisiydim artık... Gönende okuduğum okullarda çocukların hepsi, aynı kasabanın, birbirine yakın evlerinde hemen hemen aynı şartlarda yaşayan, aynı çarşıdan alışveriş eden, aynı sinemaya giden, çamaşırları gerçekten aynı güneşin altında kuruyan, annelerinin birbirini tanıdığı, bildik kasabalıydı işte. Yani aslında herkes birbirine bir şekilde benziyordu.
Ama bu okul farklıydı. Birbirinden hem statü, hem yaşam koşulları, hem muhit, hem de tip olarak bu kadar farklı insanları tanıdığım ilk yerdi burası. Okula başladığım ilk gün, işte bu farklılığın içinden sıyrılıp çıkmak gerektiğini farkettim.
Her dersin öğretmeni öğrencilerini tek tek tanımak istiyordu. Bana sıra gelince, gururla ayağa kalkar ve şöyle derdim: "Adım şu, Balıkesir'in Gönen ilçesinden geldim." Bu cümle 3 yıl boyunca formama yapışmış olmasına, hatta yıllığımda bile yer almasına rağmen, kasabalı olma ezikliğini hiç bir zaman yaşamadım.
Özellikle edebiyata olan ilgim, aileden kazandığım okuma alışkanlığım, ansiklopedik bilgilere olan merakım, sınıfta bir yıldız gibi parlamama neden oluyordu. Sorulan her tuhaf sorunun bende mutlaka bir yanıtı vardı. O çekingen, içine kapanık çocuk gitmiş, yerine her taşın altından çıkan bir deli-kanlı genç kız gelmişti...
O yıla kadar ağabeyimin "mıyık" dediği bana, birşeyler oldu! Sanki sihirli bir değnek değdi ve dilim, beynim, vücudumda onca yıl biriktirdiğim enerji birden bire ortaya çıktı...
Boyum yüzünden en arkada oturuyor olsam da, ben konuşurken herkesin arkasına dönerek bakmak zorunda kalışından gizli bir mutluluk duyar oldum. Bu yüzden bazen hiç bir fikrim olmasa bile, konuşmak için el kaldırdığımı hatırlıyorum...
Kısa sürede bir grubum olmuştu. Hepsini hala özlemle hatırladığım altı kişilik bir grup. Artık herşeyi birlike yapıyorduk. Tamamı kız çocuğu olan bu grupta öğrendim, kızlara dair bilmediğimi farkettiğim bir sürü şeyi. Ama bilmediğimi hiç farkettirmeden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder