Sayfalar

15 Mart 2012 Perşembe

Sayfa 16

...Şimdi yetmişüç yaşında olan annem, 30 sene önce kapıcısından, özel hiç bir istekte bulunmadığı gibi, bugün, artık çok yaşlanan bacaklarına rağmen, kar demeden, yağmur demeden yürümeyi göze alıp, yine hiç bir talepte bulunmadan sürdürüyor hayatını...
Hatırlıyorum, Gönen'in kenar mahallelerinde yaşayan ailelerin, kocası sürekli cezaevinde olan kadınlarından biri vardı. Zaman zaman, halı yıkamak gibi annemin bazı işlerine yardımcı olmak için bize gelirdi. İsmi Cazibeydi... İsminin tam aksine, uzun boyu, bacaklarının taşımakta güçlük çektiği yürüyüşünden belli olan iri vücudu, bunun tam tersi küçücük, o vücuda sonradan alalade kondurulmuş gibi duran başına, şöyle bir doladığı rengarenk eşarpları, yaz kış giydiği çiçekli şalvarı ve lastik pabuçlarıyla, şen şakrak esmer vatandaşımızdı bizim o. Gönen'de "çingene" kelimesi çok ayıp karşılanan ve asla kullanılmayan bir sıfattır. Çok küçük yaşlarından itibaren içinde oldukları müziğe, her birinin ayrı bir kabiliyeti olan, bahçe çapalamadan, badana boyaya, mahalle düğünlerinde çalgı çalıp, çengi olmaya kadar, her türlü işe koşulan esmer vatandaşlardı onlar... Annemin deyişine göre, çok da temiz insanlardı... Gönen'in meşhur kaplıca banyolarına her hafta gittiğimizde, mutlaka onlara da rastlamak mümkündü... Anneme göre temizlik, her hafta banyoya gelmelerinin yanısıra, çalıp çırpmayan, hak yemeyen, demekle de eş anlamlıdır.
Evet, Cazibe Hanım bize yardıma gelirdi ama, kelimenin tam anlamıyla yardım! Yani, annem bir kenarda oturup kadının işini yapmasını seyredemez, mutlaka birlikte kotarırlardı ne yapılacaksa... Tıpkı şimdi olduğu gibi. Standart manzara şöyle; temizlik için çağırılan kadın kahvaltısını edip, kahvesini yudumlayadursun, yetmiş küsür yaşındaki annem, elinde toz bezi tozları alıyor. Napıyorsun diye sormayın, alacağınız cevap belli: "Aaaa olur mu, her işi kadıncağız nasıl yapsın, yardım etmek lazım, ayıp!" Kırk senedir, aynı hamam, aynı tas! Eminim bu manzara pek çoğumuz için yabancı değildir.
İşte Cazibe Hanım, bize ne zaman bir iş için gelse, annem onu eli kolu dolu geri gönderirdi... Artık evde onun işine yarayacak ne bulursa. Yine öyle bir gündü...
Cazibe hanım işini bitirmiş, kocaman kalçasını gizleyemeyen çiçekli şalvarını savura savura mahallemizden ayrılıyordu. Kaldırıma oturmuş, sırtına yük yaptığı bohçası ve annemin verdiği ıvır zıvırla gidişini izliyordum. Köşeyi dönüp kayboluşunun üstünden henüz iki saat geçmişti ki, acı haberi taa bizim mahalleye kadar ulaştı... Cazibe Hanımın heybetli vücudu, beş kurşunla serilebilmişti yere. Cesedinin yanısıra dağılmış ıvır zıvır eşyasıyla...Sebep, kan davası!
Acısı koca bir kaya gibi oturmuştu evimize. Kan davası O'nu hayatımızdan söküp attı ama, birer yaş aralıklı üç küçük çocuğunun boylu boyunca çamura yatmış annelerinin cansız bedenine sarılıp ağladıkları hayalini, çocuk aklımdan bir türlü çıkarıp atamadım...

1 yorum:

  1. Babamin çocukluğu Karagümrük'te geçmiş, o anlatır, Hint filimlerinin revaçta olduğu dönemlerde Sulukuluden sinemaya onların sokağından geçerek sinemaya giden esmer vatandaşlar dönüşte filmdeki bütün şarkıları ezberleyip söylerek dönerlermis. Sanata yakınlıkları çok kuvvetli hakikaten. Cazibe hanımın sonu çok trajik olmuş. Allah rahmet eylesin , inşallah geride kalan cocuklarına birileri sahip çıkmıştır.

    YanıtlaSil