Sayfalar

10 Mart 2012 Cumartesi

Sayfa 10



...Bir önceki sayfada 11 yaşımdaki boyuma atıfta bulunmuştum. İşte bunu anlatmadan geçemeyeceğim...
Aslında, genetik yapımız nedeniyle kendimi her yaşta uzun hatırlıyorum... Yaşıtlarımın arasında hep ablaları gibi görünmekten, artık orta okul yıllarında utanmaya başlamıştım... Ben okul çıkışlarında, karşı kaldırımdan yürüyen çocuktum... Sıra arkadaşım Zerrin olmasa kendimi çok daha yalnız hissedebilirdim kesinlikle...Aynı boyda ve aynı sıradaydık ama aynı mahallede değildik... Aslında şöyle diyebilirim; O benden daima bir adım öndeydi! 1983 yılında Gönenden taşınıp bir yıl sonra ziyarete gittiğimde, eski arkadaşlarımın artık benden uzun olduklarını görüp rahatlayıncaya kadar da, huzursuz oldum boyumdan. Ha bir de ergenliğimin tavan yaptığı yıllar tabii... Beni "uzun olmak istemiyorum" diye sızlanırken yakalayan ve o yıllarda üniversite son sınıf öğrencisi olan küçük ağabeyim bir gün beni karşısına oturttu ve kambur oturuşumu düzeltmek için sırtıma vurduktan sonra şöyle bir nasihatte bulundu...  "Dik dur ve boyunla gurur duy. Çünkü ben okulda kısa boylu kızlara hiç bakmam. Yakında sen de üniversiteye gideceksin ve herkes sana bakacak" dedi. Sanırım ilk kez o zaman, erkeklerin "bakabileceği" bir "genç kız" olduğumu farkettim... Nitekim o yıllarda, kız lisesinde okuyor olmam dolayısıyla bunu farketmem neredeyse olanaksızdı.(Birden çok ileri gitmişim, izninizle biraz geriye dönmem gerek)
Boyum ve ağırbaşlılığım yüzünden kimse yaşımı tahmin bile edemezdi. O yıl ilk görevleri için Gönen'e tayinleri çıkan, bir İngilizce bir de Fransızca öğretmeni genç hanımlar mahallemize taşınmıştı. Benim de orta okulu okuduğum Ömer Seyfettin Lisesi'de göreve başladılar. Biri İzmirli diğeri Eskişehirliydi. Ürkek ve yalnızdılar... Doğal olarak, sevgili annemin onlara da kol kanat germesi gecikmeyecekti... Öylesine bir himaye duygusu vardı ki, bir süre sonra evde, üniversiteyi Bursa'da okuyan küçük ağabeyim ve askere giden büyük ağabeyimden boşalan yerlere onlar yerleşmişti bile... (Ne yazık ki ben Almanca eğitim alıyordum) Annem hem kendine arkadaşlık, hem de bana ablalık yapmaları için mi, yoksa yalnız başlarına gurbette kalan bu iki genç kıza, iyi giyinmekten, çevre eşrafı ile iletişime geçmeye kadar hamilik yapmaktan hoşlandığından mı bilinmez,  onları da kızı gibi benimsemişti. Terzisinden kuaförüne, bakkalından eş dost eşrafına kadar, neredeyse Gönen'in tamamına bu genç kızları taktim etmek için, gittiği her yere onları da taşıyordu... Gel zaman git zaman, bu genç öğretmenlerin aileleri de ahbabımız olmuştu. Kızları anneme emanetti ve artık memleketlerinde huzur içinde uyuyabilirlerdi. Yıl sonu geldiğinde, İzmirli olan Dilek abla beni de alıp yazlıkları olan Gümüldür'e götürmek istemişti. Annemin kendisi olmadan bir yere, hele ki şehirlerarası bir geziye gitmeme izin vermesi bugün bile beni şaşırtır. Bir haftalık tatil için gittiğimiz ve yüzmeyi de öğrendiğim Gümüldür'de ilk tanıştırıldığım insanlar beni, Dilek ablanın öğretmen arkadaşlarından biri sandılar. Düşünün, ne kadar uzun ve de ağırbaşlıyım. Üstelik henüz 12 yaşındaydım. Neyseki, uzamak bir yerde duruyor, fakat ağırbaşlılık yerini, deliliğe bırakabiliyormuş...









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder