... Sert geçerdi Bursa'nın kışları... Hele yurdun olduğu bölge! Fırtınanın çıkardığı çığlığa benzer sesler, çakan şimşeklerin pencerede gölgelenen ışıkları, yüksek duvarları üzerinde tel örgülerle güvenli hale getirilmiş binamızın haşmetini olduğundan daha büyük hale getirirdi... Ranzamın alt katında, minik bir kuş ürkekliğiyle uyumaya çalışan Şebnem, başını yorganından çıkarmaya cesaret edebildiği ilk anda bitiverirdi kulağımın dibinde... Adımı fısıldamaya çalışırken duyardım titrek sesini. "Korkuyorum"... Neden bilmem, ben hiç korkmuyordum bu fırtınalı gecelerden ve hayatın bana dayatacağı diğer bütün fırtınalı günlerden! Cesur olmak zorunda hissediyordum kendimi. Sığınacak bir başka ben olmadığı için belki de... Ya da, Şebnemin korkuyor olması güç veriyordu bana... Dedim ya, bütün kötülüklerden koruma içgüdüsü doğuruyordu insanda...
"Hadi gel" dememle ranzaya tırmanıp çıkar, yanıma uzanır ve onu ve korkularını sarmaladığımda dalıverirdi uykuya. O, küçük bir kız çocuğu ve ben de annesi gibiydik, hatta babası!.. Erken kararan akşamlarda yurda dönüş yolunun o malum minibüslerine yetişmeye çalışırken seslendikleri gibi bize...
"Gel abicim, gel abicim..."
Aynı zamanda, lise formasından kurtulup, dilediğim gibi giyinme özgürlüğümü elime almam demekti ya üniversite, sanırım en abartılısından seçiyordum kıyafetlerimi. Al Capon tarzı pardesüler giyer, fötr şapkalar takardım. Cırtlak mavi renkteki kocaman gözlüklerim de cabası... Karanlıkta ve uzaktan bakanın beni erkek sanması doğaldı yani... Abicim, abicim diye seslenen minibüslere yetişebilmek için, uzun bacaklarımla attğım kocaman kocaman adımlarıma koşturarak yetişmeye çalışan Şebnemi kıstırdığım gibi koltuğumun altına, korkusuzca görünerek geçerdik, Bursa gecelerinin içinden...
Artık ayrılmaz ikiliydik. Bölümlerimiz farklı ama, zamanlarımız hep bir aradaydı... Şebnemden başka koltuğumun altına sıkıştırdığım ve okul kantininde gerine gerine okuduğum Cumhuriyet gazetesi yüzünden dikkat çekmememiz imkansızdı elbette... Ali'nin Şebnem'i farketmesi de bundandı, kendisinin daha sonra itiraf ettiği gibi...
Yeni öğrenciler acemilikleriyle bir oraya bir buraya adapte olmaya çalışa dursun, biz büyük sınıflardan arkadaş edinmeye başlamıştık bile... Böylelikle okula dair her türlü tecrübeye, herkesten daha hızlı vakıf olabiliyorduk... Özellikle o yıl mezun olacak olan arkadaşların, başlarını ellerinin arasına alıp, işte bitiyor şimdi ne halt edeceğiz sızlanmaları ışık tutmuştu geleceğe ilişkin planlarımı şimdiden yapmam gerekliliğine... Eniştem sayesinde bağlanan TEV bursu ve annemin her ay gönderdiği paraya rağmen, derhal bir iş bulup aynı zamanda da çalışmalıydım ki, o arkadaşlar gibi mezun olduğumda tecrübesiz çaylak olarak atılmak zorunda kalmayayım hayata...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder